12 Ağustos 2017 Cumartesi

Muhbirmiş Kelimeler!

Kalp kırıyor her günün akşamı ve bana kalıyor boynunu bükmesi 
Vardığım yerde kalbim durdu durmaz dar vakit 
Sanki serde bişey soldu ahdımdan hafif 
Sorma ben inim inim inliyorum 
Sen sustukça geberiyorum! 
Sürçilisanısın inatçı kalbimin, konuşanlara özeniyorum. 
 Diline dolanmış bahaneler 
 Bahane değil onlar harabeler 
 Hüngür hüngür ağladım, senin alacağın olsun utandı meyhaneler 
Oyuna getirdin aşk, sana da aşk olsun  
Muhbirmiş kelimeler..



 

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Şartlar ne olursa olsun, kendi gerçeğinde kalabilmek en büyük erdem. 
Her tür çıkarcılığın, sahteliğin, yalanın okyanusunda sadece kim olduğunu bilen 
denizci yolundan sapmaz. 
Rotası bellidir, değişmez. 
Ufukta kaybolmayan tek şeydir o: 
Hakikat. 
Kendi içindeki hakikatine hep sahip ol, 
senin en değerli pusulan işte o'dur..

3 Ağustos 2017 Perşembe

Sessiz Gemi..

Yahya Kemal, hocalık yaptığı Heybeliada’da Bahriyeli öğrencisi Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’a aşık olur. Celile Hanım da aşkına karşılık verir ve eşinden boşanır.
Ancak durumu anlayan genç Nazım Hikmet, hocası Yahya Kemal’e bu durumu onaylamadığını belli eder. Yahya Kemal bir taraftan deliler gibi kıskanıyor, diğer yandan bu eviliğe yanaşmıyordu… Yahya Kemal, aşkını kendi ağzından şöyle anlatıyor;
“1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli gibi aşık oldum… Bu kadın yazın adada otururdu. Ben de orada idim. Deli divane olmuştum Sonbahar’da Nişantaşı’ndaki evini düzenlemek için İstanbul’a inerdi 1916 Sonbaharı’nda yine İstanbul’a iniyordu. Ben müthiş muzdariptim artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar. O gidinceye kadar Ada dopdolu idi. Gider gitmez benim için boşalıverirdi Tam o günlerde Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa İstanbul’a dönecek lafı çıktı. Hakkı Paşa, benimkinin uzaktan akrabası oluyordu ve İstanbul’a geldiğinde geceler düzenler, İstanbul’un bütün güzel kadınlarını çağırırdı. Benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu. Hatta kendisine bu endişemi söylemiştim Gitmeyeceğine yemin etmişti. Bir gece Ada Oteli’nde otururken, yandaki iki kişinin ‘Berlin Büyükelçisi bu gece davet veriyor. İstanbul’daki bütün güzel kadınlar davetli’ lafını ettiklerini duydum. Müthiş bir acıyla yerimden kalktım. İskeleye doğru gittim. Son vapur çoktan kalkmıştı… Sert bir lodos esiyordu. Deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa olsun, sandalla Maltepe’ye geçmeye karar verdim. Sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı. Çok para verince biri ikna oldu… Açıldık, bir süre sonra lodos büsbütün arttı. Denizde çalkalanıp duruyorduk. Sandalcı bana küfretmeye başlamıştı. Ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum. Sırılsıklam Maltepe’ye gelebildik. Hemen bir kahvehaneye gidip, araba bulmaya çalıştım. Yoktu… Bunun üzerine Maltepe’den Bostancı’ya yürümeye karar verdim. Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım. Maltepe-Bostancı arasının bu kadar uzun olduğunu o zamana kadar fark etmemiştim. Kan ter içinde Bostancı’ya geldim. Vakit hayli geçti… Karakola gittim. ‘Bana bir araba bulunuz hastam var’ dedim. Aradılar taradılar birini buldular. Yine bir sürü para verdim… Arabayla yola koyuldum. Kadıköy, oradan Üsküdar.
Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı!..
Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresini vurarak onu uyandırdım.
‘Benimki evde mi’ diye sordum? Adam halime bakıp şaşırdı: ‘Evde, bu akşam çıkmadı!’ dedi,
‘Ne diyorsun diye bağırdım?’ Bütün katettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı.
Eve kaçta geldiğini araştırttım. Sözüne inanamıyordum. ‘Çık bir bak! Evde mi?’ diye adamı zorladım… Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş uyuyor! demiş. Geldi haber verdi.
Sanki dünyalar benim oldu… Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. Orada sabaha kadar içtim… Sabahleyin, doğru eve çıktım. Benim halim berbat. Toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı.
Sarmaşdolaş olduk…”

SESSİZ GEMİ…
Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si “hep ölüme yazılmış bir şiir olarak” bilinir. Oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi. Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri. Yahya Kemal’in hayatındaki en büyük aşkı olan Celile’sinin Ada’dan gemiyle İstanbul’a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır. Ölümdür elbette Sessiz Gemi’nin konusu. Ama aşkta aranan ölümdür ve Celile’nin ardından ada limanında bakakalan Yahya Kemal’den esintiler içerir..
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan… 
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan… 
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol… 
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol… 
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli… 
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu… 
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli… 
Biçare gönüller!.
Ne giden son gemidir bu… 
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden.. 
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler 
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler…"
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...