29 Ocak 2018 Pazartesi

Aşk Bir Ortaçağ Karanlığıdır!

Gece değil karanlık ister aşk lirik ikindilere, romantik akşamüstlerine,
barok akşamlara karşı gotik bir karanlık, aydınlanma çağı, düşüncesi de dahil,
sonu olmuştur pek çok şey gibi aşkın da çünkü aşk bir ortaçağ karanlığıdır!

Ha ha ha benden beklemiyordunuz değil mi solcu, alevi, cumhuriyetçi, demokrat ve laik benim gibi naif, naiv, naive hatta birinden ve bazılarınıza göre oldukça romantik, sulu, gözüyaşlı, hülyalı, hicranlı, içkili, içli ve pek melankolik küçük bir kız babası ve karısına hâlâ âşık, yani ailemizin şairinden beklenecek halt mı bu şimdi, değil!
‘ Bu bir şiir değildir’ diyebilirsiniz, değildir, bu bir şiir değildir, yazan da şair değildir, sizin şiir dediğiniz şeyi ben gençken yazardım o zaman hem devrimci, hem umutlu hem de bekârdım bir kendime bakar bir dize, bir hayata bakar bir şiir, bir anılara bakar bir kitap yazardım, fakat önce bakardım, şimdi unuttum şiir yazmayı çünkü bakmayı unuttum nasıl bakılırdı ilk bakış nasıl atılırdı bazı bakışlar neden fırlatılırdı ve neden bazı yazlar bakışımsız kalırdı ilk dize nasıl gelirdi, kaç arkadaş gerekirdi bir şiir yazmak için ve kaç gece kaç şehir kaç ihanet kaç kamaşma kaç ayrılık kaç sevişme kaç eylem kaç uykusuzluk kaç eski kaç yeni unuttum gitti unuttum gitti, unuttum gitti!! diyorum ya bunların hepsi aslında özenti, kolay yazmak istiyorum çok kolay tıpkı şimdi yazdığım gibi bunları deftere alır almaz kalemi elime şiir yürüsün bir ileri iki geri ne ruhölçümü ne yüzölçümü ne tenölçümü varsa yoksa sözölçümü bir halk otobüsü ya da kasaba minibüsü gibi şiir alsın yolcularını yazlıklardan, sitelerden sonra götürüp denize döksün hepsini!
Şiir böyle bir şeyse eğer bunu da aşk şiiri olarak okuyabilirsiniz bence sevmeyin, övmeyin, alkışlamayın, beğenmeyin tamam fakat anlayışla karşılamak diye bir şey de var anlayışla karşılamak bence anlamayanlar için icat edilmiş tuhaf bir şeydir, tıpkı füzyon mutfak gibi hani hiç anlamam da bu işten ne bileyim baklavanın üstüne suşi gezdirmek gibi bir şey olmalı, buna da razıyım,
yeter ki anlayışla karşılayın benim bu şiirimi.
Aşk ordadır, ortaçağdadır, karanlıktadır itibarı iade edilmelidir vakit geçirmeden aşkın değil yalnızca, ortaçağın da değil, karanlık bir şiir olarak aşkın ortaçağının, ve ‘aşkın ortaçağı’ kitapları tez yazılmalıdır hatta bu konuşmanın adı bile ‘aşk ortaçağdır’ olmalıdır karanlığa gerek yok zaten ortaçağ deyince herkezin zihni birden aydınlanır: karanlık!
Ruh aydınlanır birden: karanlık!
Gövde aydınlanır birden: karanlık!
Şiir bu karanlığı aydınlatmalıdır böylece aşkın ne kadar koyu olduğu anlaşılmalıdır aşk koyudur ve bu bir rengin tonu filan değil düpedüz aşkın huyudur, aşkhuylu olmak ki huysuzluk da diyebiliriz, böyle koyu bir tabiat gerektirir işte siz hiç aşkın ormanına dalmadınız mı, aşktan hiç ağaç olmadınız mı, hayır parklardan söz etmiyorum.
Amazon gibi, yağmur ormanları gibi sık, geçilmez, ağır yeşil, koyu yağmur bir aşkın içine hiç düştünüz mü hiç? 
Kuyunun bile bir sonu vardır kendinize gelme ihtimaliniz vardır aşkta yoktur,
aşkın başı da yoktur sonu da o yüzden ölesiye sevmek, “mourir d’aimer” filan demek,
bunlar hep filmdir, gerçek olan aşkın ölümle de bitmediğidir. 

Haydar Ergülen -aşk şiirleri antolojisi-

24 Ocak 2018 Çarşamba

Ben de en az senin gibiyim. Ve en çok senin gibi.

Yüreklerinin en düşsüz yerinde öyle apansız kalakaldım.
Ben kötüyüm, erdem kimin adı?
Bir bıçakla rüzgar sokarım içime, sonra iyileşeceğimi söylerim
Cam kırıklarının üzerinde sevişmekten bıktım derim
Az acıyı arıyordum kendi kanımı içiyordum derim.

Bana muhallebiciden tavukgöğsü alırsın. 

Belki bana bir adres bile satın alırsın, çok paran vardır senin. 
Belki ameliyat ettirirsin; gitsin diye yüzümün diğer yarısı da. 
Nerem varsa insan kalan...
İşte orası acıtıyor.

Ben de en az senin gibiyim. Ve en çok senin gibi.

Büyük bir hızla kendi hapishanemi inşa ediyorum. 

Güvenilir ve pahalı çelik. 
Çok ağladım, çok erkek oldum ama çok da kadın. 
Kimseyle, kendimle bile yaşayamadım. 
Birkaç sözcük inliyor dilimin altında, gerçek ne bilmiyorum. 
Bir suçlu gerek bana; hemen şimdi, benim gibi.

Fotoğrafını duvara asıp, sözcüklerin yok etme, var olma savaşı verdiği sayfaları yırtıp atıyorum. Kendine söyleyemediklerini dudaklarının kenarları anlatır bana. 

Korkularını, korktuklarını. 
Her şeyi, her şeyi unuturum. 
Sadece bir fotoğraf için evime diğer gecelerden daha erken dönerim. Daha erken uyanırım...
Ağlama bebeğim, her şeyi nefret edecek kadar çok sevdim.
Ölüyorum, annem bana hiç kızmıyor...

Sana yazarak kurtuluyorum. Bir de çubuk kraker yiyorum.

Ben kendimi yakarak öğrenirim
sarı ve sıcak öğrenirim
yalayarak, tükürerek
durup kusarak öğrenirim..

Düğmelerimi boğazımı örtünceye dek kapadım. 

Okumasınlar beni aşkım. 
Omuzlarımı gösterme onlara.

Her aşk bir orospu yaratıyor... 

Bense beyaz duvaklar, dokunduğumda irkilen sırtlar çiziyorum. 
Ben de oluyorum, o senin kendin için korktuğun yerde.

Kalbimi kesip çakmağımın içine doldurdum. 

Yanmıyor, kahretsin, yanmıyor.

Hep, masumuz işte kalmadı gözyaşımız diye bağıracağım. 

Senin için akvaryumlar çalacağım.

BİR, İKİ, ÜÇ, DÖRT, BEŞ... ALTI değil. 

Hayat, benden gizlediğin ellerini hangi cebinde saklıyorsun.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...